DİYARBAKIR (Benim Memleketim)

Başlatan baphomet, Mar 26, 2008, 03:31 ÖS

« önceki - sonraki »

baphomet

Diyarbakır M.Ö 1700'lü yıllara dayanan bir şehirdir.Türkiye'nin önemli kentlerindendir ve ülkenin güneydoğusunda yer almaktadır.
Diyarbakır, Mezopotamya'nın kuzeyinde yer almaktadır. Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Siirt, Mardin, Urfa, Batman ve Adıyaman illeriyle çevrelenmiş olan Diyarbakır ili, bölgenin tüm özelliklerini taşır. Bağlı 13 ilçe merkezi bulunmaktadır.Diyarbakır kent merkezi 7 bin 500 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Tarihin her döneminde büyük uygarlıkların, kültürel ve ekonomik hareketlerin merkezi olarak kabul edilen kent, birbirini izleyen 26 değişik uygarlığa beşiklik etmiştir. M.Ö.3000 yıllarında Hurriler'den başlayarak Osmanlılar'a kadar uzanan yoğun bir tarihi geçmişi olan Diyarbakır'da yaşayanlar, dönemlerine ait izlerle kenti ölümsüzleştirmişlerdir
Tarih
Sırasıyla Amedi,Amed,Kara amed,Diyar-ı Bekr,Diyarbekir adlarıyla anılan şehir,tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahip yapmıştır. Aslında Diyar-ı Bekr (Diyarbekir) adı Osmanlının son yıllarına kadar daha çok bir bölge adı olarak kullanılmıştır. Ancak merkez için kullanılan Amid isminin kullanımının özellikle Diyar-ı Bekr'in (Diyarbekir)1867 yılında Vilayet oluşu sonrası yavaş yavaş terkedildiği, bütün bölgeyi nitelemesinin yanında merkez sancak için de (Diyar-ı Bekr) Diyarbekir adının kullanıldığı görülmektedir. İ.Ö.3500 yıllarında Hitit, ve Hurrri-Mitanniler'le başlayan ve sırasıyla (İ.Ö.1260-653) Asurlular ve Urartular,(İ.Ö.653-625) Medler,(İ.Ö.140-85) Partlar,(İ.Ö.85-69) Büyük Tigran,(İ.Ö.69-İ.S.53) Romalılar, (53-226) Romalılar-Partlar,(229-395) Sasaniler-Romalılar,(395-639) Bizanslılar egemenliğinde kalmıştır.
639 yılında kent müslüman arapların eline geçmiş ve 661 yılına kadar üç halife devrinde yönetilmiştir. Daha sonra Emeviler (661-750),Abbasiler (750-869),Şeyhoğulları (869-899), Abbasiler (899-930), Hamdaniler (930-978), Büveyhoğulları (978-984), Mervaniler (984-1085), Büyük Selçuklular (1085-1093), Suriye Selçukluları (1093-1097), İnanoğulları (1097-1142), Nisanoğulları (1142-1183), Hasankeyf Artukluları (1183-1232), Mısır ve Şam Eyyubileri (1230-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302,bu sevirde Hülagü orduları Diyarbakır ve çevresini istila etmiş ve büyük yıkımlarda bulunmuşlardır), İlhanlılar (1302-1394), Timur (1394-1401), Akkoyunlular (1401-1507), Safeviler (1507-1515) egemenliğinde kalan kent, 15 Eylül 1515'te Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından Osmanlı egemenliğine alınmıştır.
Diyarbakır, Osmanlılar döneminde önemli eyaletlerden birinin merkezi olmuş, doğuya sefer yapan orduların hareket üssü ve kışlağı görevini görmüştür. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde özellikle 1.Dünya Savaşı'nın yakın zamanlarda hastalık, yangın ve sefalet yüzünden büyük sıkıntı çeken Diyarbakır; Cumhuriyet devrinde büyük ve önemli imar, sosyal, kültürel ve ekonomik hareketler yaşamıştır. 1950'lerden sonra yeni şehir kurulmuş; yollar, hastaneler, okullar ve modern yapılarla gün geçtikçe büyümüş ve gelişmiştir. Yeni şehir kara,hava ve demir yolarıyla Türkiye'nin dört bir yanına bağlanmış önemli merkezlerden biri haline gelmiştir.
Nüfus
Diyarbakır, 2000 nüfus sayımına göre 1.362.708 nüfusu ile Güneydoğu'nun büyük kentlerinden biridir. İl merkezinin toplam nüfusu 545.000'dir. Kilometrekareye düşen insan sayısı Türkiye ortalaması 88 iken İlimizde bu sayı 90'dır. 1990-2000 döneminde yıllık nüfus artış hızı Binde 21.73, Türkiye ortalaması Binde 18,3 dür.
İlçeler

Diyarbakır ilinin ilçeleri


Merkez | Bismil | Çermik | Çınar | Çüngüş | Dicle | Eğil | Ergani | Hani | Hazro | Kocaköy | Kulp | Lice | Silvan

Diyarbakır kalesi (Surlar)
Diyarbakır surlarının uydu görüntüsüne dikkatli bakılınca KALKAN BALIĞI formunda olduğu anlaşılır. Rivayete göre bu form, Diyarbakır'ın SU ile yok olacağının delili sayılmaktadır.
DİYARBAKIR KALESİ (Diyarbakır'da kale içinde yaşayanların (yerlilerin) "beden" diye adlandırdıkları) (Surlar): Çevresinin uzunluğu ve burçların büyüklüğü ve yüksekliği itibariyle dünyanın en büyük kalesidir. Dış kale ve Dış kalenin kuzeydoğu köşesinde ayrı bir sur ile çevrili iç kale olmak üzere iki ana kısımdan meydana gelmiştir.
Dış kale surları'nı dışarıdan "ikinci bir sur" çevrilmişti. Bu ön surun da yapıldığı, iki sur arasında geniş ve derin bir hendek vardır. Bu hendek de su bulunduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu dış surların izleri yer yer görülmektedir.
Kalenin İlk yapılış tarihi bilinmemekte, ilk surların M.Ö. 3000 yıllarında şehrin hakimi olan Huriler tarafından yapıldığı sanılmaktadır, ancak M.S. 349 yılında Roma İmparatoru II. Constantinus (Konstantinos) tarafından genişletilerek bazı kısımları onarılmıştır. Bugünkü şeklini büyük imparator Justinianus tarafından yaptırılan onarımla almıştır.
Surların tamamı, kalkan balığı şeklindedir. Balığın baş kısmı iç kale'ye, kuyruk kısmı ise güneybatı kesimindeki yedikardeş ve evlibeden burçlarının olduğu yere uyar.
Diyarbakır surları'nın yapımında şehrin batısında bulunan eski yanardağ Karacadağ'dan akan kalın gri-siyah bazalt taşı bölgenin temel yapı malzemesi) kullanılmıştır.
Kalenin yapıldığı bölge, muhtemelen gerek dicle vadisine gerek Diyarbakır düzlüğüne hakim en stratejik yer olarak seçilmiştir. İç kale, surların fiskayası denilen kuzeydoğu ucundadır.
Surlar dört ana kapı (kuzeyde dağkapı (harput kapısı), batıda urfakapı (rum veya halep kapısı), güneyde mardinkapı (tell kapısı), doğuda yenikapı (dicle veya su kapısı)) ve birçok kapı ile dışarıya açılır. kapılar demirden yapılmıştır, çok sağlam ve gösterişlidir. günümüzde dağkapı ve urfakapı onarılmıştır ve iyi durumdadır. mardinkapı ve yenikapı ise çok harap durumdadır. daha sonraki yıllar surlarda bazı kapılar daha açılmış (çiftkapı, tekkapı gibi) veya surlar yer yer yıkılarak geçişler sağlanmıştır.
Sur duvarların yüksekliği 12 metre, genişliği 3-5 metre, uzunluğu ise 5 kilometreden fazladır. Dış kalenin içindeki alanın boyutları 1700-1300 metredir. Ve dış kale surların üzerinde 82 burç vardır. Burçlar çoğunlukla yuvarlaktır, ancak dört ve altı köşeli olanlar da vardır. Ben-u sen ve dicle vadisine bakan kesimde daha çok dörtgen burçlar bulunur. Savaşların en çok cereyan ettiği dağkapı ile urfakapı arasındaki düz alana bakan bölümde burçlar genellikle yuvarlak, daha sık, daha sağlam ve daha büyüktür. Bu kesimde burçlar arasındaki mesafe kısadır, aralarda takviye vardır. Mardinkapı - Yenikapı arasındaki surlar yalçın kayalar üzerine kurulmuştur, daha alçak ve daha seyrektir. Burçların çoğunlukla iki katlı, bazıları 3-4 katlıdır. Alt katlar depo ve ambar, üst katlar ise askeri amaçlar için kullanılmıştır.
İçkale'yi saran surlar Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir. Bu surlarda 16 burç vardır. Burçlar, dört, altı ve sekiz köşelidir. günümüze kadar iyi korunmuş olarak gelmişlerdir. Bu surlar üzerinde "Kanunî Kitabesi" bulunmaktadır.
İç kale'de 4 kapı bulunur. kapılar, saray kapısı, küpeli kapısı, oğrun kapısı (gizli kapı) ve fetih kapısı'dır. bunlardan saray ve küpeli kapısı şehir içine, diğer ikisi ise şehir dışına açılır.
Bugün dahi özelliğini kaybetmeyen çok görkemli keçi, yedikardeşler, evlibeden (ben-u sen), nur, Kralkızı, fındık, mervani, akrep burçları en iyi bilinenlerdir.
Sur ve burçların hemen hemen hepsi çeşitli devir ve medeniyetleri yansıtan kitabeler, birçok uygarlık kendi döneminde yeni burçlar, kitabeler ve süslemeler, motiflerle surlara kendi imzalarını atmışlardır. Özellikle Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, İnal oğulları, Nisan oğulları, Artukoğulları, Eyyubiler, Akkoyunlular ve Osmanlılar'dan günümüze kadar gelen birçok kıymetli burç, kitabe ve kabartmalar bulunmaktadır.
Asma ve kabartma motiflerle, çeşitli yazıtlar, meyve ve tahıl motifleri, silah şekilleri, güneş ve yıldız sembolleri, gamalı haç, kaplan, boğa, çift başlı kartal, akrep ve at, bazalt taşlar üzerine işlenmiş kabartmaları bulunmaktadır. Özellikle Urfakapı ve Dağkapı çevresinde eşsiz kitabe ve motifler bulunmaktadır.
Cami Kiliseler ve Sinagoglar
Tarihi ve mimari özellikleri ile muhteşem olan Ulu Cami, Nebi Cami ve Safa Cami Diyarbakır'ın en ünlü camilerdir. Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan Ulu Cami, orijinal dizaynı ve hem Bizans hem de daha eski mimari malzemeleri kullanması ile ilginç olup Türkiye'nin en eski camilerindendir. Diyarbakır'ın 77 km doğusunda, Silvan'da 1185 yılında yapılmış, zarif görünümlü Ulu Cami, kemer kapıları ifade eden ince taş kabartmaları ile görülmeye değerdir. Diyarbakır, cami ve kiliseleri Diyarbakır'ın önemli kiliseleri arasında Mart Thoma, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi sayılabilir. Meryem Ana Kilisesi, şehirde kalan az sayıdaki Süryani cemaati tarafından halen kullanılmaktadır.
Ulu Camii
Çok sağlam, kara taştan yapılmış, Anadolu'nun en eski camiierindendir. M.S.639 yılında islam orduları Diyarbakır'ı fethedince Mar-Toma Kilisesi'nin camiiye çevrilmesiyle kurulmuştur. islam aleminde 5. Haremşerif olarak tanınmaktadır. Duvarlarında birçok uygarlığın kitabesi bulunmaktadır.
Safa Camii
Palu (Parlı) Camii ismi de verilen yapı 1532 yılında yapılmış bir Akkoyunlu eseridir. Çini ve motiflerle süslenmiş çok zarif olan minaresinin son zamanlara kadar kılıfla muhafaza edildiği söylenmektedir. Batısında büyük Hekim Muslihiddin-i Lari'nin mezarı vardır.
Behrampaşa Camii
1572 yılında Diyarbakır Valisi Behram Paşa tarafından Mimar sinan'a yaptırılmış Osmanlı eseridir. camiinin yapımına kapısı üzerindeki kitâbesine göre 972 (1564-65) yılında başlamış ve 980 (1572) tarihinde tamamlamıştır. Ayrıntılarıyla Diyarbakır'ın yerel mimarisini yansıtan yapı, boyutlarıyla İstanbul'daki sadrazam camilerinden geri kalmıyor Caminin çok süslü minberi bir sanat harikasıdır. Tamamen kesme taştan yapılmıştır. tek kubbeli bir yapıdır. Sakıflı son cemaat yeri, aynı üslupta yapılmış önündeki şadırvanı ile sütunlu bir saray girişini anımsatmaktadır. Bu tip sakıflı girişlere Osmanlı Dönemi yapılarında rastlanmakla birlikte burada olanakların sonuna kadar zorlandığını görüyoruz. Güneye özgü taş işçiliğinin eklenmesi, yerel özelliklerin katılmasıyla Osmanlı Mimarisinin ana şemalar kalmakla beraber bulunduğu yerlerde yerli geleneklerle beslenerek, az da olsa değişik bir karaktere büründüğünü izlemekteyiz. Giriş kapısının üstündeki sağ ve sol sahanların ters düzeninin bugünkü inşaatlarda kullanılan modern sıkıştırma usulünün günümüzden 400 sene önce taş inşaatına tatbiki suretiyle yapılması fen adamlarının dikkatini çekmekte ve takdirini kazanmaktadır. 5 Mayıs 1828'de Behram Paşa Camisi minaresine yıldırım düştü ve ancak 1930'da onarılabildi.
Nebii Camii
Akkoyunlu eseri olup, 15. Yüzyıldan kalma taşla örtülü tek kubbeli bir camiidir. Minaresinde Muhammed'den (Kaalen Nebiye) diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı Nebi veya Peygamber Camii denildiği sanılmaktadır. 1530 yılında Hacı Hüseyin adlı bir kasap tarafından yaptırılan minaresi 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce yeri değiştirilerek onarılmıştır.
Fatihpaşa Camii
Kurşunlu Camii'de denilmektedir. 1516-1520 yılları arasında şehrin ilk Osmanlı valisi Diyarbakır'lı Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. ilk Osmanlı eseridir. Duvarlı çok güzel Osmanlı çinileri ile kaplıdır. Mihrabı ve minberi görkemli bir sanat yapıtı olan camii'nin ayrıntıları Selçuklu tarzındadır. Cumhuriyet devrinde onarılan camii'nin yanında birde türbe vardır.
Hüsrevpaşa Camii
Osmanlı devri Diyarbakır Valilerinin ikincisi olan Hüsrevpaşa tarafından 1512-1528 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Bina önce Üsreviye Medresesi adı ile yaptırılmıştır. Kesme taştan yaptırılmış olan minaresi Selçuklu tarzında olup, sarkıtlarla süslüdür.
Melik Ahmet Camii
Melik Ahmet Paşa tarafından 16. Yüzyılda yaptırılmıştır. Tümü çiniden yapılmış mihrabı çok ilgi çekicidir. Minaresine yarıya kadar birbirini görmeyen iki merdivenle çıkılır, yarıda bu iki merdiven birleşir. Kaidesinin süslemeciliği oldukça inceliklidir. Çini mozaiklerle süslü kabartmalar ince ve ustalıkiı bir beğeni örneğidir.
İskender paşa Camii
Vali iskender Paşa tarafından 1551 yılında yaptırılmıştır. Önünde şadırvanı, doğusunda türbesi vardır. Kara ve beyaz taşlarla süslü olan camii güzel bir Osmanlı eseridir.
Dört Ayaklı Minare
Akkoyunlu Kasım Han tarafından yaptırılan Şeyh mutahhar Camii'sinin dört ayaklı minaresi yekpare dört sütun üzerinde inşaa ettirilmiş ilginç anıtlardandır. Minarenin sütunları altından yedi defa geçenin her dileğinin yerine geldiğine inanılır.
Mesudiye Medresesi
Ulu Camii'nin kuzeyinde ve camii'ye bitişiktir. 1198 yılında Artuklu Melikül Mesut Kutbudin Ebu Muzaffer Sokman zamanında inşaasına başlandığı üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Motif ve kitabeleriyle çok değerli bir sanat eseri olan medresenin avlusundçıki mihrabın iki yanına ustaca yerleştirilmiş döner taş sutünlar binanın herhangi bir yerinde meydana gelecek çökmeyi veya kaymayı tespit için konulmuştur. Bina kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır. Mesudiye medresesi içinde öğrenim yapılan Anadolu'nun ilk üniversitesidir.
Zinciriye Medresesi
Sincariye Medresesi'de denilir. Bina 1198 yılında yapılmış olup, mimarının adı isa Ebu Dirhem'dir.
Meryemana Kilisesi
3. Yüzyıldan kalmadır. Zamanla birçok onarım görmüş olup, Bizans devrinden kalma mihrabı, Roma biçimi kapısı ilginçtir. Kilisede bazı azizlerin türbesi bulunmaktadır. Şehrin en güzel Süryani Kadim Yakubi mezhebi kilisesidir. Diğer bir kilisede Keldani Kilisesidir.
Diğer Önemli Camiiler
Ömer Şaddat Camii, Kadı Camii, Hacı Büzürk Camii, Arağ Şeyh Camii, Lala Kasım Camii, Kurt İsmail Paşa Camii şehrin diğer önemli camiileridir.
Çayönü
Diyarbakır ili, Ergani ilçesi, Sesverenpınar Köyü, Hilar Kayalıkları yakınlarnda bulunan Çayönü Tepesi, günümüzden 9500 yıl önce M.Ö. 7500 yıllarında kurulmuş, aralıksız olarak M.Ö. 5000 yılına kadar yerleşim görmüş, daha sonra da aralıklarla iskan edilmiştir. Yerleşme bilim dünyasındaki ününü "Esas Çayönü Evresi" olarak bilinen M.Ö. 7500-6500 yılları arasındaki bin yıllık döneme. ait olan kalıntı ve buluntuları ile sağlamıştır. Bu dönem uygarlık tarihinin en önemli araştırmalarından birini, belki de en önemlisini yansıtmaktadır.
Günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı bu dönem, insanların göçebelikten köy yaşantısına, avcı ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri "Neolitik Devrim" olarak da bilinen teknolojik yaşam biçimi, beslenme ekonomist ve insan-doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği Kültür Tarihi ile ilgili buluşlarla birçok "ilki" de içeren canlı ve ilginç bir dönemdir.
Çayönü tepesinde 1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversiteleri tarafından başlatılan çalışmalar günümüze kadar değişik uluslar ve bilim dallarından çok sayıda ummanın katılımıyla sürmüştür. Bu çalışmaların sonunda yakın doğunun bilinen en iyi korunmuş ve en eski büyük yerleşme yerlerinden biri ortaya çıkarılmıştır.
Müzeler
Arkeoloji Müzesi

Diyarbakır'da ilk müze 1934 yılında Ulu Cami'nin devamı olan Zinciriye Madresesi'nde açılmıştır.1985 yılında ise Elazığ caddesi üzerinde bulunan Dedeman Oteli arkasında bulunan yeni yapısına taşınmıştır.Müzede Diyarbakır yöresinden kazılar,satın alma ve müsadere yoluyla edinilen eserler,Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.
Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi
Şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın doğduğu bu ev geleneksel Diyarbakır evlerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp müze haline getirtilmiştir. Müzede Cahit Sıtkı Tarancı'nın eşyaları. mektupları ve kitapları sergilenmektedir.
Ziya Gökalp Müzesi
Ziya Gökalp'in doğduğu b-ev 1956 yılında müze haline getirtilmiştir. Gökalp'in eşyaları. mektupları ve kitapları sergilenmektedir.

Kültür ve Sanat
El Sanatları

Diyarbakır'ın el sanatları içerisinde kuyumculuk, ipekçilik, bakırcılık önde gelmektedir. Diyarbakır el sanatları, 1.Dünya Savaşı'na kadar çok ilşeri bir düzeydeydi. Örneğin Konya'daki Mevlana türbesinin ikinci kapısı, Bağdat'taki İmam-ı Azam türbesinin altın ve gümüş işlemeli kapısı ile avize, şamdan ve kandilleri Diyarbakır'da yapılmıştır.
Eskisi kadar olmamakla birlikte günümüzde önemini koruyan bu el sanatlarında hasır bilezik,kişmiş gerdanlık,güöüş işlemeli nalın ve çekmeceler Diyarbakır'ın kuyumcularının beğenilen ürünleri arasındadır. Köylerde el dokumacılığı ve halı, kilim üretimi de yapılmaktadır.
Halk Oyunları
Davul, zurna eşliğinde oynanan Diyarbakır oyunları yörenin aşk, ıztırap ve bazen de aşiretlerinin sosyal durumlarını konu alır. Oyunlardan bazıları; Delilo, Halay, Esmer, Çaçan, Tekayak, Çiftayak ve Çepik'tir. Bu oyunların kendilerine özgü özellikleri, ayrı figür ve hareketleri vardır.
Mutfak
Binlerce yıl Kürt, Türk, Zaza, Ermeni, Süryani, Yahudi, Arap halklarıyla içiçe yaşayan Diyarbakır'da, bu kültürlerin bileşiminden meydana gelen yemek kültürü hayli bir zengindir. Mufağın temel malzemeleri kuzu eti, yöresel baharatlar (sumak, kişniş, karabiber vs.), pirinç, sakatat çeşitleri, tereyapı, bulgurdur. Bu nedenle Diyarbakır mutfağı ağır yemeklerden oluşur.
Ben İmza Neyim BilmemParnakBassam Olurmu?

baphomet

Ben İmza Neyim BilmemParnakBassam Olurmu?