Harf Devrimi

Başlatan sacrife, Ağu 04, 2007, 04:39 ÖS

« önceki - sonraki »

sacrife

Harf Devrimi, Türkiye'de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin yerleştirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Bu yasayla o güne kadar kullanılan Arap Alfabesi'nin yerine, Latin Alfabesi'nin Türkçe'ye uyarlanmış bir biçimi kabul edildi.

<< Tarihçe 

Orta Asya'da yaşayan Türkler kendi dillerine uygun Uygur ve Göktürk alfabelerini bulmuşlardı. Türklerin İslamiyeti benimsemesinden sonra Arap kültürünün etkisinden dolayı Arap alfabesi benimsenmeye başlandı. Osmanlı İmparatorluğu'nda okur-yazar seviyesinin düşük olması sıklıkla Arap alfabesinin Türk dilinin yapısına uygun bir alfabe olmaması ve öğrenim zorluğu ile ilişkilendirilmiştir.

Cumhuriyet rejiminin önde gelenleri "çağdaş devletler seviyesi"ne ulaşması için toplumdaki eğitim seviyesinin yükselmesi gerekliliğine inanıyordu. Bu yüzden okur-yazar oranının artması ve böylece istenilen hedeflerin gerçekleşmesi isteniyordu.




<<<İlk reform önerileri 

Yeni bir alfabenin gerekliliği aslında 19. yüzyılın ikinci yarısından beri tartışılmaktaydı. Arap alfabesinin değiştirilmesi yönelik ilk öneri, 1851 yılında Ahmet Cevdet tarafından getirilmişti. Daha sonra, 1863 yılında Feth-Ali Ahundzade ünlü sesleri temsil eden harflerin alfabeye alınmasını önerdi. Meşrutiyet dönemi aydınları da Arapça harflerin, en azından baskıda ayrı ayrı basılması konusunda hemfikirdiler. Enver Paşa bu yönde Huruf-u Munfasıla adıyla bilinen bir sistem geliştirmişti.

Enver Paşa'nın sistemi yaygınlaştırılmaya çalışılırken, bir yandan da kimi aydınlar Latin alfabesinin Türkçe'ye uyarlanmasını tartışıyorlardı. Aslında bu görüş yine Ahundzade kaynaklıydı. 1863'teki önerisi Osmanlı makamlarınca reddedildikten sonra, Feth-Ali Ahundzade bu kez de bu görüşü ortaya atmıştı. Ayrıca Kiril alfabesi kökenli bir de alfabe hazırlamıştı.

Şemseddin Sami ve kardeşi Abdül Bey yine Arap alfabesi kullanan ama anadili Arnavutça olanlar için Latin ve Yunan harflerinden oluşan bir alfabe geliştirmişlerdi. Hüseyin Cahit de bu girişimi destekledi ve Türklerin de aynısını uygulamalarını önerdi. Bu konuda fetva çıkarılmasını isteyen Arnavutlara'ysa yanıt olarak Kuran'ın ayrı ayrı yazılan Arap harfleriyle basılması gibi, Müslüman okullarında Latin harflerinin öğretilmesinin de Şeriat'a aykırı olacağı söylendi.

1914 yılında Kılıçzade Hakkı'nın yayınladığı Hürriyet-i Fikriye, Serbest Fikir ve Uhuvvet-i Fikriye adlarıyla bilinen dergide çıkan beş imzasız makale Latin harflerinin yavaş yavaş kullanılmalarını öneriyor ve bu değişikliğin kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyordu. Ancak dergi bu makaleler nedeniyle Talat Paşa tarafından yasaklandı

<<<Atatürk ve harf reformu 


Mustafa Kemal de bu konuyla 1905-1907 tarihleri arasında Suriye'deyken ilgilenmeye başladı. 1922 yılında Atatürk Halide Edip Adıvar'la yine bu konu hakkında konuşmuş ve böylesi bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söylemişti. Bu tarihlerden çok önce Atatürk Sofya'daki arkadaşı Madame Corinne'e Fransızca transkripsiyonla mektuplar göndermişti.

Eylül 1922'de Hüseyin Cahit'in İstanbul basın yayın üyelerinin katıldığı bir toplantıda Atatürk'e sorduğu "neden Latin harflerini kabul etmiyoruz?" sorusuna, Atatürk "henüz zamanı değil" yanıtını vermişti. 1923'teki İzmir İktisat Kongresi'nde de aynı yolda bir öneri sunulmuş, ancak öneri kongre başkanı Kazım Karabekir tarafından "İslam'ın bütünlüğüne zarar vereceği" gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak tartışma basında geniş yer bulmuştu.
28 Mayıs 1928'de TBMM, 1 Haziran'dan itibaren resmi daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir yasa çıkarttı. Yasaya önemli bir tepki gelmedi. Yaklaşık olarak bu yasayla aynı zamanda da harf reformu için bir komisyon kuruldu.

Komisyonun tartıştığı konulardan biri Arapça'daki kaf ve kef harflerinin yeni Türkçe alfabede k ve q harfleriyle karşılanması önerisiydi. Ancak bu öneri Atatürk tarafından reddedildi ve q harfi alfabeden çıkartıldı. Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için 5 ile 15 senelik geçiş süreçleri öngören komisyonda bulunan Falih Rıfkı Atay'ın aktardığına göre Atatürk "bu ya üç ayda olur, ya da hiç olmaz" diyerek zaman kaybedilmemesini istedi. Alfabe tamamlandıktan sonra 9 Ağustos 1928'de Atatürk alfabeyi Cumhuriyet Halk Partisi'nin Gülhane'deki galasına katılanlara tanıttı.[9] 11 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos'ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı. Ağustos ve Eylül aylarında da Atatürk farklı illerde yeni alfabeyi halka tanıttı. Bu sürecin sonunda komisyonun önerilerinde, kimi ekleri ana sözcüğe birleştirme amaçlı kullanılan tirenin atılması ve şapka işaretinin eklenmesi gibi kimi düzeltmeler yapıldı.

8-25 Ekim tarihleri arasında resmi görevlilerin hepsi yeni harfleri kullanımla ilgili bir sınavdan geçirildi. 1 Kasım 1928'de de tüm resmi daire ve kamu kuruluşlarında yeni alfabenin kullanılmasını zorunlu kılan yasa kabul edildi. Yasaya göre yeni alfabe 1 Ocak 1929'dan itibaren kullanılmaya başlanacak, belirli bazı kategorilerdeki yazılar için 1 Haziran'a kadar ayrıcalık tanınacaktı. Halk tarafından yapılan başvurularda da eski yazı bu tarihe kadar kabul edilecekti. Okul ve ders kitaplarında da eski yazı tümüyle yasaklanıyordu

<<<Değerlendirmeler 

Harf devrimi Kemalist dil reformunun temelini teşkil ediyordu. Aslında dil reformu da mevcut Osmanlı düzenini değiştirmek için bir araçtı. Kemalistlerin ulus anlayışında dil önemli bir yer tutuyordu ve ulusal dayanışmanın en güçlü bağlayıcı ögesi olarak dil kabul ediliyordu. Arapça ve Farsça'nın Türkçe üzerinde gelişmeyi engelleyici bir etkisinin bulunduğunu savunan Kemalistler bir yandan Türkçe'yi Arapça ve Farsça etkisinden kurtarmaya çalışırken, diğer yandan Ortaasya'ya kadar uzanarak "öztürkçe" sözcükleri günlük dile yerleştirmeye çalışıyorlardı. Harf devrimi Arap harflerinin okuma yazma oranının düşmesine yol açtığı iddiasını asılsız bulan Akural'a göre sadece Türkiye'yi laikleştirme iddiasının sembolik bir ifadesi değil, aynı zamanda Osmanlı-İslam geleneği ile Türkler arasındaki bağı kesmeye yönelik çabanın bir parçasıydı. Bu konudaki tartışmalarla birlikte eski yazının tümüyle eğitim programlarından çıkartılmasının 1928 öncesi metinleri okumayı zorlaştırdığı, böylece Cumhuriyet'in kendi kaynaklarını bile araştırmanın yeni kuşaklar için neredeyse imkansız hale geldiği ve yeni kuşakların köklü bir gelenekten koparak "köksüzleştiği" iddiaları da zaman zaman gündeme taşınmaktadır.



sacrife