sakın ağlamayın...

Başlatan Realist, Mayıs 09, 2008, 12:38 ÖS

« önceki - sonraki »

Realist

HİÇ BU KADAR SEVİLDİNİZ Mİ?

>>Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan
>>sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha
>>karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan,
>>aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç...
>>Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz
>>zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah
>>otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında.
>>Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan
>>binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf
>>birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden
>>evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa,
>>onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler
>>bir süre sonra...
>>
>>Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem
>>de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar
>>ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve
>>elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor
>>getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir
>>mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına
>>uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında
>>para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da
>>kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren
>>sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri,
>>yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü,
>>büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı.
>>Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi
>>olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını
>>beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler
>>hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...
>>'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp
>>adama ve 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt
>>verirdi hep...
>>
>>Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü
>>kadın, 'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....'
>>Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu,
>>'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi
>>sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba
>>sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda
>>kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği
>>çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla
>>karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli
>>değildi zaten....
>>
>>Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar
>>yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman
>>buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına
>>geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam,
>>hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul
>>etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve
>>sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla
>>beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken,
>>harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık'
>>levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?'
>>dedi adama. 'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev
>>yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası
>>olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz
>>evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır
>>diyebilirmiyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki
>>tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç
>>para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
>>
>>Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde,
>>ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her
>>gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde
>>kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,
>>kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın.
>>Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan
>>kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi
>>hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
>>beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim
>>bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
>>
>>Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da
>>acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu
>>beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı
>>adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat'
>>diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam,
>>duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki.
>>Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu
>>kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
>>
>>Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının
>>birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık
>>dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım' diye sözünü
>>kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam
>>karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor
>>her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....'
>>'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye
>>bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini
>>kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o
>>restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce
>>ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı...
>>Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk
>>doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları
>>kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
>>
>>Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen
>>ağla*****, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de
>>yumrukla***** haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi
>>adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların
>>orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir
>>şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden.
>>Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak isterim
>>seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
>>
>>İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin
>>böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının
>>desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın,
>>sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi.
>>Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini
>>hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini,
>>en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması
>>için dua ediyordu.
>>
>>Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu
>>söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.
>>Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı
>>açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne
>>yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi
>>çıkmadı. 'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka
>>konuşmamız gerekiyor.' dedi genç kadın. Kanepeye
>>ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:
>>'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm
>>ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki
>>kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir
>>senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep
>>söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini
>>biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden
>>sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber
>>vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını
>>yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının
>>karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve
>>kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış,
>>bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu
>>kutuyu vermemi istedi...'
>>
>>Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu
>>kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline
>>tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi.
>>İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda.
>>İlk kağıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir
>>tanem' diyordu... Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim',
>>'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim', 'Senin için ölürüm
>>derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat benim
>>için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni
>>istiyorum.' 'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?'
>>son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu
>>gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:
>>'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre
>>yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı
>>ederken, ben hep seni izliyor olacağım..

[glow=red,2,300]Sevdiklerim kadar iyi nefret ettiklerim kadar kötüyüm....  [/glow]

Realist

[glow=red,2,300]Sevdiklerim kadar iyi nefret ettiklerim kadar kötüyüm....  [/glow]

ô Š Ł  ε ж

gelde ağlama benn çok kötüü oldum beaaa  '-( ya mükemmel bişi yaaa aşk dediğin böle olmalı ama nerdeeeeeeee   '-(  '-(
Beşiktaş'k

eylül

çok güzelll yaaaa ;) gerçek aşk var mı acaba ??? ama nerdeeeeeeeeee :( :( :(
●●● €η ∂єяιη уαяαℓαя кαραηıуσяѕα...
        €η вüуüк α¢ıℓαя υηυтυℓυуσяѕα...
        ηє∂єη кσякυℓυя нαуαттα ѕöуℓєуιη вαηα... ●●●

ô Š Ł  ε ж

aboooww serkanda aşk kokuları alıyorum :) başımıza daş mı yağcak ne :)
Beşiktaş'k

inventive_ümit

palavradır bu akıllı bi herif kendiside acı çekip karısında acı çektiririmmi

tweety

ellerine sağlık ......

tweety